Hiç eskimeyen şeyler : Kol Saati
Bu aralar yeni merakım saatler üzerine oldu. 30 yaşına kadar saat takmamış bir insan olarak çok büyük bir imaj kaybım olduğunu bu vesile ile öğrenmiş oldum. Saat, sadece zamanı öğrendiğimiz bir alet değil, aynı zamanda bir kültür, bir moda, bir miras, bir yaşam tarzı. Hepsini kısa kısa açıklayacağım.
Biraz Tarih…
Zamanı ölçmek ve zamanı bilinçle kullanmak yalnızca insanlara özgü bir davranış. Doğada insanlar haricinde hiçbir canlı zamanla öleceğini, hangi zamanda olduğunu, hangi zamanda ne yapması gerektiğini planlamaz/düşünmez. Sadece gündüzleri çalışan, güneşin konumuna göre ilerleyen güneş saati yetmemiş olacak ki, geceleri de ne kadar zaman geçirdiğini merak etmiş insan. Muhtemel ki merakına yenik düşen bir bilim insanının ilk saati yapması ile başlamış bu silsile. Tarihte ilk saati Çinli bir bilim insanı olan “Su Song”’un icat ettiği söylenir. İsminin Türkçe okunuşu ile garip bir benzerlikle, mekanik bir su saati icat ettiği rivayet edilir. Jacob Zech analog saati icat ederken Alman mucit Peter Henlein parçaları küçülterek ilk “yumurta şeklindeki cep saatini” icat eder. Peter’in yaptığı saat ilk zamanları pek tutmaz, fakat bu icadı ilerleyen zamanlarda hepimizin adını “köstekli cep saati” olarak bildiği saatlere doğru evrilir.
P.S.: Araştırmalarım arasında ilk köstekli saatin 1500’lü yıllarda mısırda icat edildiği haricinde herhangi bir veri bulamadım. Bilen varsa soldaki iletişim kısmından bana iletebilir, ben de düzeltirim.
Ve sonunda, modamızı da belirleyen kol saati, 1810 yılında Abraham-Louis Breguet tarafından Caroline Bonaparte için yapılır. Böylece bir tarih başlamış olur. İlk zamanlarda kadınlar arasında kol saati kullanımı yaygın olsa da, zamanla erkekler de bu modayı benimser. Fakat bir sorun vardır. Kol saatleri dakik değildir. O yüzden cep saatleri, her zaman daha güvenilir olarak görülür. Bu “güvenilirlik” algısını yıkacak kişi, Hans Wilsdorf’dan başkası değildir. Hepimiz bu ismi, Rolex markasının kurucusu olarak tanıyoruz.
1969’da Seiko, dünyanın ilk kuvars kol saati olan Astron’u piyasaya sürdüğünde yepyeni bir çağın başlangıcı oldu. Basit bir devre ve pil ile çalışan kuvars saatler mekanik saatlerden daha dakik, daha ince, daha ucuzdu. Fabrikasyon üretim sayesinde tek seferde binlerce saat üretmek mümkündü. Bu durum “Kuvars Krizi” denilen krizi tetikledi ve o zamana kadar “İsviçre Mekanik Saatçileri” olarak bilinen firmaların çoğu battı. Yeniliğe ayak uydurmaya çalışanlar oldu, fakat kuvars pazarı her zaman Japonların lehine sonuçlandı. Son ana kadar tutunup (biraz da Swatch sayesinde) bugünlere gelen İsviçreli firmalar, mekanik saat ısrarlarının meyvesini en sonunda almaya başladılar. İnsanlar artık kullan-at kültürünün bir ürünü olan kuvars saatlere o kadar ilgili değildi ve çağ yeniden mekanik saatlerin çağıydı.
Peki ya akıllı saatler? Apple’ın sızıntısı sonrası başlayan furya halen devam etmekte. Telefona bağlanan, kalp atış hızımızı ölçen, bazılarında konuşma dahi yapabildiğimiz akıllı saatler geleceğin teknolojisi olarak gözükmekte. Zamanı ölçme haricinde bir cihaza bağlanıp onu kontrol edebilmesi, nesnelerin interneti çağında onları daha fazla göreceğimize işaret. Fakat dünya genelinde bir ürünün krizi bir defa yaşanır. Bence saat sektörünü kuvars krizi gibi derinden etkilemeyecektir. Mekanik saat severlerin tercihleri zaten belli. Belki kuvars saatleri vurabilir bu tip bir yenilik. Onu da zaman gösterecek.
Bir Kültür…
Kültür özellikle cep saatlerinin icadından sonra oluşmaya başladı dersem sanırım buna “yanlış” diyecek yoktur. İlk zamanlarda saatler değerli olduğu için ekonomik darboğazlarda “saat satma” olayı sık görülürdü. Mekanik saatlerde komplikasyonlar ne kadar fazlaysa, o kadar değerliydi. Saat, adeta bugünün akıllı telefonuydu. İnsanlar daha iyisine, daha güzeline, daha fonksiyonlusuna sahip olmaya çalışırdı. Bazı zengin-elit kesimlerde birden fazla saat bulunurdu. Bu saatler farklı zamanlarda, farklı cenahlarda ortaya çıkarılırdı. Saat koleksiyonerliğinin atası olan bu durumu halen saat sevdalıları devam ettirmekte. Bazen, sadece güzel diye bir saate bir araba parası verilirdi. Şu anda da sanırım Rolex bunun en güzel örneği.
Sanayinin gelişmesi ile birlikte zaman mefhumu daha değerli oldu. Her yere vaktinde varmak bir disiplin göstergesiydi. Bu sebepledir ki iş sahiplerinin ve fabrikalarda çalışan delikanlıların ceplerinde görüldü saatler. O dönemler için saat, “ben disiplinli ve düzenli bir işte çalışıyorum” demenin bir yoluydu. Bir kültür olarak “saat = disiplin” oldu o dönem için.
Yeni evlenecek kızlar, evlenecekleri erkek için o dönemin en güzide hediyelerinden olan bu aleti satın aldılar. Onlar için “seninle her saniyem dolu dolu” manasına geliyordu bu hediye. Bu kültürü aile tanışmalarında kız tarafının babasının kolundaki/cebindeki saati vermesi takip etti. “Bundan sonra vakit sizin vaktinizdir / zaman sizindir.” manasına geliyordu bu hediye. Kayınpederinden gelen bu saat, koleksiyonun en gözde hediyesiydi o dönem damatlar için.
P.S.: Bizde genellikle “damat saati” adı altında çok yanlış uygulanıyor bu hikaye. Burada önemli olan, gelinin babasının kendi kolundan/cebinden saati çıkartıp takması gerekliliğidir. Bizdeki, manadan çok kapitalist emellere hizmet…
Bir çocuk dünyaya gelir, ekonomik sıkıntılar başlar. Saatler, ayrıca o ekonomik darboğazdan çıkış kapısıydı. Koleksiyondan gözden çıkartılan saatler satılır, darboğaz bir şekilde atlatılmaya çalışılırdı. “Saatimi satar, yine de evime bakarım” sorumluluğu bir kültür olarak kaldı o dönemlerin insanlarında.
Çocuk büyür, lise çağında delikanlı olur. Artık zamanı ölçme sırası o delikanlıdadır. İlk hediyesini babasından alacaktır. Maddiyatın yettiğince, mümkün olan en fazla fonksiyona sahip bir saat hediye alır. “Artık senin zamanın başlıyor” der baba evlada. Döngü devam eder.
Bir gün baba vefat eder. Zemberek salınım yapamaz ve saat durur. Artık o saat, babadan evlada mirastır. Saati o evlat kuracaktır. Zamanı dolanın, zamanı olana armağanıdır. Her dakikanın kıymeti bilinmelidir. Çünkü bir gün kendi saati de duracaktır…
Her saat hikayesi bu kadar acıklı ve masum değildir. İtalyan mafyaları saati bir “racon” aracı olarak görür. Bir mafya babası diğerine kırık camlı, durmuş bir saat gönderir. Bu “vaktin doldu” manasına gelir. Genelde savaş sebebidir.
“İşim görülsün” diyenler, devlet dairelerine yeni aldıkları hediyelik saatler ile giderler. Parasal rüşvet veremeyen kişilerin aracıdır bu hediyelik saatler. Bazen anlaşmalı yerlerden değerinin üzerinde para verilerek saat alınır, vereceği kişiye hediye olarak o saat verilir, sonra o saat hediye alınan aynı dükkanda geri satılır. Rüşvet aracı olarak çok kullanışlıdır. Saatlere meraklı biri ya da uzman biri o saati görmezse ya da ikinci senaryodaki gibi anlaşmalı bir saatçiden alınmışsa bu rüşveti fark etmek neredeyse imkansızdır.
Askeriyede zaman ve zamanı ölçmek çok değerlidir. Saat ne kadar dakikse, ölüm ile yaşam arasındaki çizgide yaşama o kadar yakınsındır. Planlanan bir saatte yapılacak hava saldırısından ancak doğru zamanda ortamdan kaçarak kurtulunulabilir. Bir operasyonda başlangıç - bitiş süresini doğru takip ederek operasyonda bir aksaklık olup olmadığı, sonraki aşamaya geçilip geçilmeyeceği karar verilir. Bu sebepledir ki “saatleri ayarlayalım beyler” sözü, saniyesi saniyesine aynı zamanı yakalamaya çalışan askerler tarafından söylenir.
Dalgıçlar, oksijen tüpündeki kalan süreyi ölçmek için saat kullanır. Bezeli olan bir saat üzerinden kalan süreye bakarak ne zaman çıkmaları gerektiğini bilirler. Dalmadan önce “bezeli ayarla” sözü burada söylenir.
Hakemler bir koşu yarışında kronometre ya da kronograflı bir saat ile “BAŞLA” komutunu verir ya da silahını ateşler. Bitişte tekrar o meşhur saat tepesine basarak süreyi durdurur.
Pilotlar, lokasyon teyiti için saati kullanır. “uçağın hızı x uçuş süresi” onlar için mesafeyi verir. Böylece tahmini olarak nerede olduklarını kestirirler.
Görüldüğü üzere saatler üzerine öyle çok kullanım ve kültür geliştirmişiz ki… Daha belki de sayamadığım onlarcası vardır. Aklıma gelenler bunlar. Hediye kültüründen tut, koleksiyonerliğe kadar bir çok yerde saatleri görmekteyiz.
Bir moda…
Saatler, kuvars saatler çıkana kadar lüksün bir göstergesiydi. Süslü, mücevherli ve işlemeli saatler özellikle kraliyet ailesinde bir aksesuar amacı ile kullanılmaktaydı. Zamanla iş adamları ve elit kesimlerin de vazgeçemediği bir aksesuar oldu. Sadece zamanı göstermekle kalmıyor, bir aksesuar olarak giyilen takım elbiseyi tamamlıyordu. Özellikle erkekler, sanayinin yükselişi ve takım elbise modasının artması ile bu aksesuara yoğun ilgi gösteriyordu. Rolex öncülüğünde başlayan kol saati modası, artık dededen toruna miras bir moda anlayışına dönüşecekti.
Kuvars saatlerin ortaya çıkışı, maliyetlerin ucuzlamasını ve fabrikasyonu sağladı. Bu da daha cesur ve farklı tasarım saat yapabilmeye imkan sağladı. Özellikle Swatch öncülüğünde saat sadece bir zaman göstergeci değil, aynı zamanda moda ve yaşam tarzı içerikli bir aksesuara dönüştü.
Saatin kadranı kadar, kordonun materyali de modaya yön vermekteydi. Klasik / Vintage tasarım saatler daha çok deri kordona sahip olurken, sport ve resmi kıyafet için kombinlenen saatler çelik kordona sahip oluyordu. Sporcular ve dalgıçlar için üretilen saatler silikon kayışlara sahipken, genellikle maliyet olarak ucuz ve bazı “dayanıklılık saatleri” kauçuk kordonlar ile geliyordu.
Bence saati bir moda enstürmanına dönüştüren en güzel özellik, bu kordonun değiştirilebilmesi ile farklı stillere sahip olabilme özelliğidir. Uygun kordonlar ile kombine edilen saatler, dışarıdan hoş bir görüntü ve farklı bir imaj yaratır. Bir military saate nato kayış her daim güzel ve sportif bir hava katar.
Farklı renkteki kadranlar ile dış görünüş kombini sağlanabilir. Özellikle kravat - ayakkabı gibi tamamlayıcı kıyafetlerle uyumlu renkte bir saat ve renk uyumlu saat kadranı insanı ekstra şık gösteren ince ayrıntılardandır. Davet edilen yere uygun giyinmek kadar uygun saat takmak da önemlidir. Bir maraton koşusuna kalp ritmini ve mesafeyi ölçen akıllı saat ile koşmak daha mantıklı iken, bir iş yemeğine klasik takım elbise ile uyumlu çelik kordonlu bir saat, bir iş toplantısında deri kayışlı ve sade kadranlı bir saat, gündelik yaşamda casual giyim ile nato kayışlı bir military saat daha doğru bir tercihtir (şahsımca).
Bir Yaşam Tarzı…
Yaptığınız işe, yaşadığınız yere, edindiğiniz kültüre, bulunduğunuz yaşa göre farklı saatler farklı tarzlar edinebilirsiniz.
Küçük çocuklar için alarmlı çocuk saatleri ya da kadranı renklendirilmiş saatler mevcut. Alarm çalınca ya da kadran üzerindeki renk üzerinden çocuğunuza dışarıdan eve geleceği saati ya da bilgisayarı-televizyonu kapatması gereken saati söyleyebilmeniz mümkün.
Çocuğunuz sayıları öğrendikten sonra basit bir akıllı saat ya da dijital saat aracılığı ile saat okuması yaptırılabilir, saatler öğretilebilir. Kadranlı saatin okuması biraz daha zordur, bu sebeple renkli olanlar haricinde çocuklar için kadranlı saat çok doğru bir tercih olmayabilir. Kadran öğretildikten ve saat farkındalığı yaratıldıktan sonra ergenlik çağlarında (orta okul sonları, lise başına kadar) şık bir military saat ya da Casio dijital saat alınabilir. Bu onun ilk “koleksiyonluk saati” değerinde olmalıdır. Kuvars saat tercih edilmelidir, çünkü çocuğunuz her ne kadar saat konusunda bir bilince sahip olsa da yaşının getirdiği enerji gereği sürekli hareket halinde olacaktır. Bu sebeple çok fazla harekete gelemeyen mekanik saatleri bozması içten bile değildir. Benim tercihim Swatch, Q&Q, Casio, Lorus gibi uygun fiyatlı ve kaliteli markaların alınmasıdır. Bir Casio G-Shock, ergenlik çağındaki çocuğunuzun ömür boyu kullanabileceği güzel bir saat hediyesi olabilir. Tabi bir eksi yanı da bu çağlarında çocuklar biraz unutkan olur. Kolu biraz rahat etsin diye çıkarıp saatini unutabilir. Bu sebeple çok pahalı olmayan saatlerin tercihi daha uygun gözükmektedir.
Gençlik zamanlarında (lise sonlarına doğru, üniversite başlangıcı) artık göze hoş gelen, fark yaratan bir kadranlı saati daha koleksiyona eklemenin vakti gibi gözükmektedir. Bu zamanlarda bütçeye uygun, dijital olmayan, sport ya da casual kullanıma uygun, hoş bir saat güzel bir hediyedir. Kurmalı haricinde mekanik ya da kuvars bir saat hediye alınabilir. Kurmalı saatler biraz daha sabır işidir. Bu çağlarda gençler sabırsız olabilmekte, fazla kurup mekanizmaya zarar verebilmektedir. Bu sebeple otomatik saat ya da kuvars daha güzel bir hediye olarak gözükmektedir. Aklıma ilk gelen markalar Swatch, Lorus, Seiko, Timex, Orient, Casio, Hamilton. Mümkün mertebe güzel bir bütçe ile alınması biraz daha önem teşkil etmektedir. Çünkü bu saat (özellikle de mekanik bir saatse) ilk ömürlük saat olacaktır. Hamilton markasının Khaki Field modeli saati dışarıdan bakıldığında gerçekten fark yaratan hoş bir güzelliğe sahip saattir (ayrıca şahsi tavsiyemdir). Bütçe olarak yüksek fiyatlı olmasından dolayı, olası bir ekonomik darboğazda yine Swatch ve Casio imdada yetişmektedir. Swatch en uygun ve kaliteli mekanik saatleri üretmekte, Casio ise en güzel görünüşlü kuvars saatleri üretmektedir. Bu iki markanın da kuvars saatleri pek tabii alınabilir, fakat benim tercihim mümkün mertebe bir mekanik saat alınmasından yanadır. Şahsımın da kullandığı “Swatch - Sistem 51” serisinden bir saat de güzel bir hediye olabilmektedir. Kullandığım “Sistem Boreal” model saat, takmaya başladığım günden itibaren etrafımda saatle ilgilenen-ilgilenmeyen bir çok insanın merakını celbetmiş bir model.
Türkiye’de yaşayan erkekler için askerlik zorunluluğu bulunmakta. Askerde saat, en önemli ve gerekli ekipman olarak karşımıza çıkmakta. Eğer dayanıklı ve fonksiyonel saatiniz yoksa, en uygun saat yıllardan beri Casio markasının F-91W ailesi olarak gözükmekte. Zaten bulunduğunuz askeriyede de bu saatin (ya da çakmasının) satıldığını fark edeceksiniz. Ucuz, fonksiyonel ve nisbeten dayanıklı bir saat olmasından dolayı yıllardır Casio’nun en çok satan saatlerinden biri olma özelliğini koruyor. Ayrıca alarm, kronometre gibi fonksiyonlarından dolayı askerler arasında tercih ediliyor.
Koleksiyonuma ben bu tarz “anlamı olan” saatleri de eklemekteyim. Örneğin dedeme ait bir Q&Q marka VP46J005Y saat bulunmakta. Dedem vaktinde sadece 10 TL’ye almış. Vefatına kadar dedemin kolundaydı, bir an olsun çıkarmamıştı. O vefat ettiğinde saatin garip bir şekilde pili bitti ve saat durdu. Emanet olarak saati aldığımda ilk iş kopan kayışını kaliteli bir deri kayış ile değiştirmek ve pilini yenilemek oldu. Onun anısı devam etsin, saati işlesin istedim. “Plastik ve kuvars bir saat, yatırım yapılmaz” düşüncesinden uzak, tamamiyle duygusal sebeplerden dolayı o saati koleksiyonumda hep çalışır halde tuttum (ve halen tutmaktayım). En güzel zamanlarımda, bir terfide, yeni bir işte, yeni bir başarıda o saati koluma takarak gitmeye özen göstermekteyim.
Mezuniyet, askerlik tamam. Yeni bir iş, yeni bir hayat. Kapitalist sistemlerde saat=disiplin idi hatırlarsanız. Şimdi ciddi, ömürlük, güzel bir saati koleksiyona ekleme vakti geldi. Burada (çin malı ve replika saatler hariç) bir çok mekanik saat markası sayabilirim. En pahalı markalardan biri olan Patek Philippe marka saatten tut, en ucuz Lorus marka saatlere kadar çok geniş bir yelpaze mevcut. Benim tavsiyelerim Hamilton, Seiko, Orient (özellikle Bambino serisi), Tissot, Nomos (favorim), Longines ilk aklıma gelenler. Bunların yanında Türk saat markalarından (Arıkan Saat bünyesindeki) Quantum, Wainer, Citizen markaları da uygun fiyatı ve kaliteli malzemesi ile güzel mekanik saatler sunmakta. Mekanik saatler fiyat olarak tabi ki kuvars saatlerden daha pahalı, fakat ömür olarak ömürlük saatler olarak gözükmekte. Bugün, 70 sene önce üretilen bir Rolex saat halen tamiri ve bakımı yapılıp kullanılabilmekte. İyi bir mekanik saat ustasının tamir edip çalıştıramayacağı mekanik saat yoktur desem sanırım abartmış olmam. Youtube’da “vintage watch restoration” yazdığımızda orada yıllara meydan okuyan, parçası dahi bulunmayan eski saatlerin tamir videoları gözükmekte. Fakat yine de bu tarz saatlerin tabi ki tamir maliyeti çok pahalı olabilmektedir. Bu sebepledir ki özellikle garaj firmalarının saatleri yerine kök salmış, yıllardır işi saat yapmak olan saat firmalardan saat almak daha mantıklı gözükmektedir. Gerek parça açısından gerekse tamir noktası açısından daha çok destek alınabilmektedir. Bazı saatler dış görünüşü ile direkt dikkatleri üzerinize toplayabilir. İş hayatı (özellikle beyaz yakalı) açısından doğru giyinmek kadar uyumlu saati takmak da önemlidir. Minimalist fakat kendisini fark ettiren bir saat arayanlar için Nomos marka saatler bence kendisini en çok gösterebilen saatlerden.
Okul (ilkokul, lise, üniversite), askerlik, iş hayatı. Her ortam için farklı saatler, farklı markalar, farklı tarzlar mevcut. Artık eskisi gibi saatin zor erişilebildiği zamanlardan, bugün en kötüsü çin malı bir kuvars saat alınabilen günlere geldik. Eskiden bu uygulanmaya çalışılan adeti/modayı/tarzı bugün çok rahat uygulayabiliriz. Zaten biz erkeklerin aksesuar olarak ne kadar alternatifi var ki? Ayrıca gözlemlediğim kadarı ile çok küçük dokunuşlar/farklar insanların gözünde gerçekten farklı bir izlenim bırakabiliyor. Mesela eskiden iPhone telefon, ayrıca bir prestij manasına geliyordu. iPhone telefonu olan insanın maddi gücü olan, prestijli, elit insan olabileceği izlenimi uyanıyordu (tabi ki bugün bu durum geçerli değil). Takım elbise giyen insan için ciddi ve özenli bir insan denilebiliyor. Bunlar gibi saate önem verme de saati ve değerini bilen insanların gözünde zamanın değerini bilen insan imajı yaratabiliyor. Pahalı saat, ayrıca zamanı değerli manasına da gelmekte.
Bir tarz, bir kişilik, bir imaj olarak kullanılabilen bu küçük, zamanı ölçen aletleri biz saat severler olarak seviyor, bu saat sevgisinin yaygınlaşmasını umut ediyor, bu berbat son sözden dolayı özürlerimi diliyor, istirham ediyorum. Afiyet olsun.